1985 yılında İTÜ’ye başladım. Evimiz de o yıl bitmişti ama
oturulacak durumda değildi. Acıbadem’in 1980’lerde imara açılan yukarı
bölümünde yapılan bir inşaattı. Evimizin olduğu siteyi akrabamız yapmıştı
zaten. Her Laz müteahhit doğar ya illaki bir ev yapacaktır. Yollar açılmamış,
mevcutlar çamur içinde, sokaklar tenha, ışıksız, bataklık gibi. Bugün Fikirtepe
kentsel dönüşüm bölgesi nasıl film seti olarak da hizmet veriyorsa Acıbadem’de
de benzer durum hakim o yıllarda. Ekmek alacak yer yok, yürünecek yol yok,
çalacağın kapı yok. Bilfiil açlıkla yüzyüzesin.
Veeeeeeeeeeeeee ben 17 yaşımdayım. O evde kalmak zorundayım,
ilaveten de tek başınayım. Henüz kalorifer sistemi devreye alınmamış, yeni
bitmiş inşaatın nemi, içerideki sıcaklığı 5 derece daha azaltıyor, Ekim, Kasım,
Aralık aylarındayız ve ortalık buz. Koşullar bundan ibaret. Donuyorum.
Yatağı çarşafla değil battaniye ile kaplıyor üzerime yorgan
ve yorganın üzerine bir battaniye daha çekiyorum. Katalitik soba var tüplü ama
gece odadan çıkartıyorum, olur da zehirlenirsem beni bir hafta sonra bulurlar.
Çünkü telefon da yok. Santralda kapasite yok, milyonları ver yine de telefon
alamıyorsun. Televizyonsuz, telefonsuz, kalorifersiz, ekmeksiz, peynirsiz ve
sütsüzsün!
Okul Maslak’ta, Maslak bizim Acıbadem’den beter, kampüs yeni
inşa edilmiş çamur deryası, kazara düşersen çamurda boğulursun. Ürkütücü bir
rezillik. Hem okulum hem evim 1915’lerdeki
savaş sahnelerini aratmıyor.
Koşullar böyle olunca benim dersler berbat oluyor, ilk
vizelerden 30, 40 civarında not alabiliyorum, vize barajı var, vize alamazsam,
ilk yıldan ders takarsam okul uzar ve ben bu okuldan o kadar nefret ediyorum
ki, uzarsa yaşayamam, bir an önce bitmesi lazım. E çalışmam lazım ama nasıl?
İtiraf edeyim ki, elektronik mühendisliğini hiç sevmedim,
hatta nefret ettim. Merak etmeyin, okul hayatım boyunca 5 ya da 6 kere
bütünlemem oldu, alttan hiç ders almadım, 4 yılda da bitirip tüydüm.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder