Bu Blogda Arayın

16 Mart 2017 Perşembe

ÇAPARİ

Yalnız ve mutlu Ülküm Sitesi sakinleriyiz. Yaz aylarında cenneti yaşıyoruz. Deniz henüz kirlenmemiş, arada bir boya geliyor sahile, az biraz mazot ama olsun, daha canlılar ölmemiş, zira babamlar sandalla balığa çıkıyorlar ve çapari ile istavrit, bazen karagöz tutuyorlar, koca kovalarla. Körfezin balıkları çok çeşitli, istavrit, karagöz, gümüş, çinekop, gece çıkanlar lüfer avlayabiliyorlar. Hatta balığı geçelim, pavurya bile yakalamak mümkün, midyeler ise çoluk çocuğun oyuncağı, çalı çırpı ile yakılan ateşin üstüne atılmış paslı tenekelerde pişiyor o midyeler, mis gibi deniz kokusu dilinize vururken afiyetle yiyorsunuz. 

O kadar çocuğum ve o kadar aklımda. Nasıl mı? Çünkü ya 4 ya 5 yaşımdayım ama babamın peşindeyim. O küçücük tahta sandalın içinde 4 yaşında bir çocuk ve denizin ortası. Günümüzde ancak masal filmlerinde olur herhalde, kimse inanmaz. Bazen öyle bol balık oluyor ki çekilen her oltada 8-10 balık kıpır kıpır oynuyor, kova dolup taşıyor eve erkenden dönülüyor.

İşin bir de profesyonel balıkçı ayağı var. Şimdi Şile’de ya da Çanakkale’de gördüğünüz balıkçı tekneleri var ya, tepelerinde martılar uçan, işte onların aynıları körfezde ağ atıp balık çekiyorlar. Balıkçılar ağlara asılırken biz de yapışıyoruz halatlara. Sona gelindiğinde ağ çekiliyor kilolarca balık sandıklara doluyor yerlere dökülenlere de çocuklar saldırıyor. Ne yapacaksak işte, belki de balıkçılık oynuyoruz ne bileyim. Yazarken kokusu burnuma geldi.

Benim bu balık serüveninde başıma gelen en kötü şey olta iğnesinin her nasılsa işaret parmağıma saplanmasıydı. Bir anda iğne parmağıma geçiverdi, çıkartana kadar epey uğraşmışlardı, acısı hala aklımda. Çok ağlamıştım, ben zaten her şeye ağlardım. Ağlama işini çocukken bitirdim anlayacağınız.

Körfezde şimdi ne yaşıyor bilmiyorum, insanlar için iyi birşeyler kaldı mı?

Sanmıyorum

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder