Bu Blogda Arayın

19 Mart 2017 Pazar

Çiçekler

Ortaokudayım sanırım daha birinci sınıfta, daha büyük olmam mümkün değil, yoksa bu çocukluğu asla yapmam (herhalde). Okula yürüyerek gidip geliyoruz, yarım saat kadar sürüyor yol, ben ortaokulu Yarımca Lisesi-orta bölümünde okudum. Canımın içi öğretmenlerimin çoğunun meslek hayatlarının ilk yılıydı, hepimiz gençtik anlayacağınız. Güzelliği anlatamam, neyse konumuza dönelim.

Okula giderken lojmanların alt kapısından girip E5’e bakan üst kapısından çıkmak yolu haliyle kısaltıyordu, ayrıca güvenliydi de. Dışarıdan dolaşmak 11-12-13 yaşlarındaki küçük kızlar için ürkütücü olabilirdi, küçük yerdeydik ve ortalık tenhaydı.

Ama yaramazlık hiç bitmiyor ki, bu anlamda hala büyüdüğümü kabul etmem. Lojman bahçesi enfes çiçeklerle dolu, çimleri bakımlı çok güzel bir yer. Şimşirlerin çizdiği sınırlar arasında şebboy, gül, karanfil, margarita, zambak ve nice güzel çiçekler rengarenk dans ediyorlardı. Dayanmak mümkün değil ama nasıl olacak o iş?


Çiçek kopartmak için deliriyorum. Arkadaşlarımın da aklını çelen bir şeytanım ayrıca. Evden jilet getiriyoruz, yerde sürünerek bizi gizleyen şimşirlerin arasından sızıyoruz ve güllerin yanına yaklaşınca çıt çıt jiletle tek darbede kesiveriyoruz. Gülleri çantamıza özenle koyup tüyüyoruz oradan. Eve gelince onları vazoya yerleştiriyorum, hayran hayran seyrediyorum. Ev hiç çiçeksiz kalmıyor. Hala çiçeklere deli olurum. İnsan yedisinde ne ise yetmişinde de öyle oluyor. Bizim sevgilerimiz, tutkularımız doğduğumuz an bize kodlanmış, başkaca hareket edemeyiz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder