Bu Blogda Arayın

9 Eylül 2017 Cumartesi

Sıra Kimde? (eylül 2017)

İsteyip istemediğimi bilmiyorum, hatırlamak zaten mümkün değil ama özenip bezenip yaratılıp, baştan planlanmış daha doğrusu bahşedilmiş bir hayata gönderilmediğim gayet açık. Bunu yeni yeni anlıyorum. İnsan kendi şartlarını kendi hazırlar ve şansı da kendi yaratır diyorlar ya. Pek öyle değil. Mevcut koşullarda yaratabilirsin şansı ama koşullar uygun değilse ya da hiç oluşmamışsa neyi yapacaksın. Ortadasın. Kısacası çok da bayılmıyorsun hayata

Bilmiyorum ölümden sonra ne olacak nasıl olacak… Doğumdan öncesini bilmediğimiz gibi ölümden sonrasını da bilemeyeceğiz. Spiritüel tanımlara göre öldükten sonra bir ödülümüz olacak ancak o da çok belirgin değil. Dünyayı yaşanabilir kılan o ödüle inanç noktasından geçiyor. Bir de inanmıyorsak halimiz duman. Büyük gayret lazım yaşamak için çünkü YALNIZ’ız.

İnanmak bir tercihin ötesinde bir zorunluluk haline geliyor bu bağlamda, yiyorsa tercih etme, vallahi de billahi de başa çıkamazsın yaşamakla.

Düşündüm de bugün sokaktaki gürültüyü, pisliği, karmaşayı çekiyorsak “birgün son ereceği” ve “herşeyin çok güzel olacağı” ümidiyle. Hiç kendimizi kandırmayalım. Herşey berbat da olsa daha sonra iyi olacak diyoruz ya da “bir gün mükemmel olacak”. Sabırla bekliyorum o günü. Beklerken kahkahalarla gülsem de bekliyorum ne yaparsın.


İşte ya paketlenip gönderildik ya da bir delikten kaçıp geldik bilemem ama niye mi yazıyorum bunları. "Bugün" - varoluş sebebim, annemle babamı evlendiren ve nikah şahitleri olan Cevat BAYINDIR’ın 93 yaşında aramızdan ayrıldığını öğrendiğim için yazıyorum. Hayatını anlattığı ve benim okuduğum tonlarca kitabın içinde ilk üç’te yer alan eserini hiç unutmayacağım için yazıyorum. Küçücükken bayramlarda gittiğim evlerini hatırladığım için yazıyorum ve geçmişin güzellikleri ile aramızdaki köprülerin teker teker yıkıldığını fark ettiğim için yazıyorum. Üzüntüden yazıyorum işte canına yandığımın üzüntüden.